Prof. Dr. Tarhan: “Ramazanda empati ve affedicilik duyguları artıyor”

Ramazan orucunun anlamının sadece yemek içmekle değil, duyguların ve davranışların da yeniden gözden geçirilmesiyle ilgili olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Hep söylenen bir şey vardır: Oruç tutarken sadece midemize değil, gözümüze, kulağımıza ve bütün uzuvlarımıza oruç tutturmak diye söylenir. Bu şekilde bir oruç olursa zaten ramazanın o ilahi hedefine uygun bir oruç oluyor.” dedi.

“Ramazan benlik algısını nasıl etkiliyor?”

Tarhan, ramazanın insanın özellikle duygularını nasıl etkilediğine ilişkin bilimsel çalışmalara değinerek, ramazan ayında özellikle kişilerdeki olumsuz bellek algısında azalma tespit edildiğini söyledi.

Çanakkale ve Pamukkale Üniversitelerinin yürüttüğü çalışmalarda ramazan orucunun olumlu benlik algısına etkisi, içindeki düşmanlık duygusuna etkisi ve öfke kontrolüne etkisinin araştırıldığını dile getiren Tarhan, şunları kaydetti:

“Bunlar tek tek incelenmiş, bilimsel olarak çalışma yapılmış. Ramazanda oruç tutan ve nafile oruç tutan kadın ve erkek grupları üzerine çalışmalar yapılmış. Ön testler ve son testler yapılıyor. Ramazan başında ve sonuna doğru tekrar testler yapılıyor ve olumsuz benlik algısında azalma olduğu belirleniyor. Olumsuz bellek algısı, kendine karşı benlik saygısı düşük kimselerin kendini değersiz görme olumsuz görme anlamına geliyor.”

Düşman olma duygusundaki değişiklerinde ölçümlendiğini belirten Tarhan, “Pamukkale Üniversitesi’nin yaptığı çalışmada ramazanda bu iki duyguda hem kadında hem erkekte azalma olmuş. Bu çok önemli bir şey. Olumsuz benlik algısında kişi kendine değer vermiyor özellikle çoğuna bakıyoruz bu kişilerin bağışlayıcılıkları yok, merhametsizlik var, affetmiyor. Ramazana gelince empati artıyor, affedicilik artıyor. Bu duygular artınca zihinsel bir yük kalkıyor, sırtındaki yük kalkıyor. Böyle olunca kendini devamlı kötü hisseden kişi iyi hissetmeye başlıyor.” diye konuştu.

“Vücut aç kaldığında hücreler yenileniyor”

Tarhan, oruç tutmanın biyolojik etkileri kadar bir de nörobiyolojik etkileri olduğunu kaydederek, “2016’da bir Japon bilim insanı otofajiyi bulduğu için Nobel Ödülü aldı. Otofajide diyet sistemi değişti, dünyada küresel olarak aralıklı oruç diye bir sistem uygulanıyor şimdi. Kişi belirli saatlerde aç bırakılıyor. Hücre bilimci sitoloji uzmanları, vücut aç kaldığı zaman hücrenin kendisinin otofajiye başladığını yani kullanmadığı proteinleri, kullanmadığı bazı parçalıkları enerjiye dönüştürdüğünü tespit etmişler. Evde odun bitince başka şeyleri yakarsınız ya onun gibi vücut da kendi içindeki hücreleri yeniliyor. Hatta çalışmalar DNA’daki hasarların bile onarıldığını ortaya koyuyor.” ifadelerini kullandı.

Açlığın insanda hücreleri yenilediğine dikkat çeken Tarhan, “Açmayan çiçeği açtırmak için karanlığa koyarlar. Çiçek hiç ışık girmeyecek şekilde üç gün karanlıkta kaldığı zaman ‘Eyvah ben tehlikedeyim’ deyip açmaya başlar. İnsanı açlık stresine soktuğumuz zaman vücudumuz hücreleri yeniliyor. Bu aynı zamanda en önemli kanserle mücadele yöntemidir. Kanser neden oluyor? Kanserde kontrolsüz çoğalmalar oluyor, DNA bozuluyor. Açlık stresinde düzen kendi kendini yenilediği için vücut DNA hasarlarını onarıyor. Tüm bu nedenlerle Ramazan ayının bu açıdan biyolojik olarak böyle bir faydası var.” şeklinde konuştu.

“Oruç tutanlarda öfke kontrolü artıyor”

Tarhan, ramazanda öfke duygusunun arttığına ilişkin iddiaların olmasına karşın aslında durumun tam tersi olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:

“Yapılan çalışmalarda öfke kontrolü ölçeğine göre ölçümler yapılıyor. Ramazan ayında öfkenin içe atılması, öfkenin dışa vurulması ve öfkeyi kontrol edebilme araştırılıyor kişide. Ramazanda oruç tutanlarda öfke kontrolünün arttığı tespit ediliyor. Bu testler ramazan orucunun başında ve sonuna doğru yapılıyor. 3 – 4 hafta arayla yapılıyor. İlk birkaç gün alışma süreci olabilir. Alışma döneminde kişi orucu inanarak tutarsa fayda oluyor. İnanmadan yani sosyal nedenlerle, el alem ne der diye tutuyorsa istemeye istemeye tuttuğu için oruç kişiyi zorluyor. İstemeye istemeye tutunca beyin yardım etmiyor. Beynimizin üzerinde bilinç var, bilincin üzerinde özgür irademizi kullanıp beynimize ‘Açlığı kontrol et’ diye komut veriyoruz. Ramazanda artık yemek arayışı hissetmiyorsunuz. İlk birkaç gün o his oluyor, ondan sonra vücut alışıyor. ‘Ben akşam yiyeceğim artık’ deyip beyni şartlandırmış oluyor. Kişi inandığı zaman beyindeki programı değiştirmiş oluyor. Bu aynı zamanda dış kontrol değil iç kontrol oluyor. Dış kontrol yakın çevrenin baskısı ile yapılan dış disiplindir. İç kontrol, iç disiplindir. Kişinin inanarak yaptığı ideal disiplin eğitimi ve ideal irade eğitimi bu şekilde oluyor.”

“Huzur mutluluktan farklıdır”

İnanmanın kişiyi huzurlu kıldığını kaydeden Tarhan, “İnanmanın verdiği bir şey var. İnsanın en önemli ihtiyacı huzurdur. Huzur mutluluktan farklıdır. Mutluluk genellikle Batı kültüründe hep dış nedenle mutluluk anlaşılır. ‘Şunu giy mutlu ol, şunu al mutlu ol, şunu ye mutlu ol’ tarzında. Halbuki iç nedenle mutlu olmak, sahip olduğun küçük şeylerden mutlu olmak, içtiğin bir çaydan, çalışmayan uzuvların yerine çalışan uzuvları düşünüp mutlu olmak insanı huzurlu da yapar.” diye konuştu.

“Ramazanda kişi kendini öz denetime sokuyor”

Tarhan, ramazan ayında bireyin kendini öz denetime tabii tuttuğunu belirterek, “Ramazanın en çok, insanı hata yapmaktan koruyucu etkisi var. Bu savunma etkisi kişinin kendi nefsiyle hesaplaşmayı sağlaması, kendi arzularıyla, dürtüleriyle hesaplaşma sağlaması yadsınamaz. Terapilerde terapistler kişiye ayna olmaya çalışıyor. Kişiye ayna olup onun kişiliğindeki güçlü ve zayıf yönleriyle, sorun çözme stili, stres yönetim stili gibi faktörlere bakılıyor. Ona göre kişiye yol gösterilemeye çalışılıyor. Ramazanda kişi kendini nefis muhasebesinden geçiriyor. Kendini öz denetime sokuyor. ‘Nerede yanlış yaptım? Dur, düşün, yeniden değerlendir’ diyor. Otomatik yaptığı şeylere mola veriyor.” dedi.

“Ramazan doyum erteleme yaptırıyor”

Bunun aynı zamanda insanın kendini revize etmesi olduğuna değinen Tarhan, “İnsan kendinde zihinsel olarak bir yenileme yaparsa ‘Nerede yanlış yaptım, şu ana kadar kimi kırmıştım, insanlara karşı daha iyimser olmalıyım, sahip olduğum şeylerin kıymetini bileyim’ gibi sorular sorar. Bu noktada sabır ve dayanıklılık önemlidir. Ramazan, doyum erteleme yaptırıyor. Hazları zorunlu erteleme yaptırıyor. Doyum erteleme modülü var. Özellikle ergenlik çağındaki çocuklar doyum erteleme becerileri olmadığı için zevk tuzaklarına düşüyorlar. Hoşlandıkları bir şeyin hemen olmasını istiyorlar. İnsan beyni ‘Hemen, şimdi’ diyor. Halbuki çocukluk ve gençlikte öğreneceksin, şimdiyi yaşayacaksın. Yetişkinlik ruhsal olgunluğa işaret ediyor.” ifadelerini kullandı.

Tarhan, ruhsal olgunluğu olan kişide doyum erteleme olgunluğu olduğunu dile getirerek, sözlerine şöyle devam etti:

“Doyum erteleme olgunluğu olan bir kişinin strese karşı dayanıklılık becerisi vardır. Stresten bir şey öğrenir ve stresten sonra tekrar aynı haline gelir. Strese karşı dayanıksız olan bir kimse benlik gücünü kaybeder. Anaokulundaki çocuklara lokum testi yapıyorlar. 15 dakika beklemeyi başaranlara daha çok lokum veriyorlar. Hemen isteyene bir tane veriyorlar. Yirmi sene sonra aynı kişileri bir daha ölçüyorlar. Doyum erteleme becerisi olan kişilerin duygusal zekaları yüzde 20 daha yüksek çıkıyor. Karşı cinse ilişkide daha dengeli oluyorlar. Sadece akademik başarı değil sosyal ve duygusal becerileri daha çok gelişmiş oluyor.”

Hibya Haber Ajansı